19. CÜZ 4. HİZİP


27- NEML SÛRESİ النمل Aynı anda dinleyip takip edebilirsinizTIKLA
سْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ BismillahirRahmânirRahiym
طس ۚ تِلْكَ آيَاتُ الْقُرْآنِ وَكِتَابٍ مُبِينٍ
1-) Taa Siiiyn* tilke ayatul Kur`âni ve Kitabin mubiyn;
1-) Ta, Siin… İşte bunlar Kurân`ın (hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsinin) ve Kitab-ı Mubiyn`in (apaçık ortada olan Evrenin {KİTAP} sistem ve düzeninin) işaretleridir.
هُدًى وَبُشْرَىٰ لِلْمُؤْمِنِينَ
2-) Hüden ve büşra lil mu`miniyn;
2-) İman edenler için hakikate erdirici ve müjde olarak!
الَّذِينَ يُقِيمُونَ الصَّلَاةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَهُمْ بِالْآخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَ
3-) Elleziyne yukıymunes Salâte ve yü`tunez Zekâte ve hüm Bilahireti hüm yukınun;
3-) Onlar ki, salâtı (Allâh`a yöneliş ile mi`râcı yaşama) ikame ederler ve arınıp saflaşmak için varlıklarından verirler; işte onlar ölümsüz geleceklerine kesin yakîn elde etmişlerdir.
إِنَّ الَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ بِالْآخِرَةِ زَيَّنَّا لَهُمْ أَعْمَالَهُمْ فَهُمْ يَعْمَهُونَ
4-) İnnelleziyne lâ yu`minune Bil ahireti zeyyenna lehüm a`malehüm fehüm ya`mehun;
4-) Ölümsüz gelecek yaşamlarına iman etmeyenlere gelince; onların yaptıkları işleri kendilerine süsleyip (keyifli) gösterdik; artık onlar (hakikate) kör ve şaşkın, (ortalıkta) bocalar dururlar!
أُولَٰئِكَ الَّذِينَ لَهُمْ سُوءُ الْعَذَابِ وَهُمْ فِي الْآخِرَةِ هُمُ الْأَخْسَرُونَ
5-) Ülaikelleziyne lehüm suül azâbi ve hüm fiyl ahireti hümül ahserun;
5-) İşte bunlar var ya, azabın kötüsü onlaradır! Gelecekteki yaşamda da en çok hüsrana uğrayacak olanlar onlardır!
وَإِنَّكَ لَتُلَقَّى الْقُرْآنَ مِنْ لَدُنْ حَكِيمٍ عَلِيمٍ
6-) Ve inneke letülakkal Kur`âne min ledün Hakiymin `Aliym;
6-) Sen (şuurunla) kesinlikle Kurân`a, Hakiym ve Aliym`in ledünnünden (hakikatindeki Esmâ mertebesinden) nail olunuyorsun.
إِذْ قَالَ مُوسَىٰ لِأَهْلِهِ إِنِّي آنَسْتُ نَارًا سَآتِيكُمْ مِنْهَا بِخَبَرٍ أَوْ آتِيكُمْ بِشِهَابٍ قَبَسٍ لَعَلَّكُمْ تَصْطَلُونَ
7-) İz kale Musa li ehlihi inniy anestü narâ* seatiyküm minha Bi haberin ev atiyküm Bi şihabin kabesin lealleküm tastalun;
7-) Hani Musa kendi ehline: “Ben bir ateş algıladım… Ya ateşle ilgili bir haber getiririm yahut bir kor ateş getiririm belki ısınırsınız” dedi.

فَلَمَّا جَاءَهَا نُودِيَ أَنْ بُورِكَ مَنْ فِي النَّارِ وَمَنْ حَوْلَهَا وَسُبْحَانَ اللَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
8- ) Felemma caeha nudiye en burike men fiynnari ve men havleha* ve subhanAllâhi Rabbil alemiyn;
8- ) (Musa) ona (ateşe) geldiğinde: “O ateşin içindeki de, onun çevresinde olan da mübarek kılınmıştır! Subhan Allâh âlemlerin Rabbidir!” diye hitap algıladı.
يَا مُوسَىٰ إِنَّهُ أَنَا اللَّهُ الْعَزِيزُ الْحَكِيمُ
9-) Ya Musa inneHU ENAllâhul `Aziyzül Hakiym;
9-) “Yâ Musa! Kesinlikle Ben O Allâh`ım Aziyz, Hakiym olan!”
وَأَلْقِ عَصَاكَ ۚ فَلَمَّا رَآهَا تَهْتَزُّ كَأَنَّهَا جَانٌّ وَلَّىٰ مُدْبِرًا وَلَمْ يُعَقِّبْ ۚ يَا مُوسَىٰ لَا تَخَفْ إِنِّي لَا يَخَافُ لَدَيَّ الْمُرْسَلُونَ
10-) Ve elkı asâk* felemma reaha tehtezzü keenneha cânnün vella müdbiren ve lem yu`akkıb* ya Musa lâ tehaf inniy lâ yehafü ledeyYEl murselun;
10-) “Asanı at!”… (Musa) asasının, sanki çevik bir yılan gibi hareket ettiğini görünce, geri dönüp kaçtı ve arkasına bakmadı… “Yâ Musa, korkma! Muhakkak ki benim katımda Rasûller korkmaz!”
إِلَّا مَنْ ظَلَمَ ثُمَّ بَدَّلَ حُسْنًا بَعْدَ سُوءٍ فَإِنِّي غَفُورٌ رَحِيمٌ
11-) İlla men zaleme sümme beddele hüsnen ba`de suin feinnİY Ğafûrun Rahıym;
11-) “Ancak (nefsine) zulmeden müstesna! (Zulümden) sonra yaptığı kötü davranışı düzelten kişi için ise ben Ğafûr`um, Rahıym`im.”
وَأَدْخِلْ يَدَكَ فِي جَيْبِكَ تَخْرُجْ بَيْضَاءَ مِنْ غَيْرِ سُوءٍ ۖ فِي تِسْعِ آيَاتٍ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ وَقَوْمِهِ ۚ إِنَّهُمْ كَانُوا قَوْمًا فَاسِقِينَ
12-) Ve edhıl yedeke fiy ceybike tahruc beydae min ğayri suin fiy tis`ı âyâtin ila fir`avne ve kavmih* innehüm kânu kavmen fasikıyn;
12-) “Elini de koynuna sok… Sağlıklı, bembeyaz çıkar… Bunlar, Firavun ve onun toplumuna (onlarla irsâl olunduğun) dokuz âyet içindedir! Muhakkak ki onlar inançları bozuk bir topluluk oldular.”
فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ آيَاتُنَا مُبْصِرَةً قَالُوا هَٰذَا سِحْرٌ مُبِينٌ
13-) Felemma caethüm ayatüna mübsıreten kalu hazâ sıhrun mubiyn;
13-) Mucizelerimiz apaçık onlara geldiğinde: “Bu apaçık bir sihirdir” dediler.
وَجَحَدُوا بِهَا وَاسْتَيْقَنَتْهَا أَنْفُسُهُمْ ظُلْمًا وَعُلُوًّا ۚ فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ الْمُفْسِدِينَ
14-) Ve cehadu Biha vesteykanetha enfüsühüm zulmen ve `ulüvva* fenzur keyfe kâne akıbetül müfsidiyn;
14-) Enfüsleri onlara (Musa`nın bildirdiği hakikatlere) yakîn duyduğu hâlde; zulüm ve büyüklük duygusuyla bile bile onları inkâr ettiler… Bir bak, o bozguncuların sonu ne oldu!
وَلَقَدْ آتَيْنَا دَاوُودَ وَسُلَيْمَانَ عِلْمًا ۖ وَقَالَا الْحَمْدُ لِلَّهِ الَّذِي فَضَّلَنَا عَلَىٰ كَثِيرٍ مِنْ عِبَادِهِ الْمُؤْمِنِينَ
15-) Ve lekad ateyna Davude ve Süleymane `ılma* ve kalel Hamdü Lillâhilleziy faddalena alâ kesiyrin min ıbadiHİl mu`miniyn;
15-) Andolsun ki Davud`a ve Süleyman`a bir ilim verdik… (O ikisi): “Bizi iman eden kullarından pek çoğuna üstün kılan Allâh`a aittir Hamd” dediler.
وَوَرِثَ سُلَيْمَانُ دَاوُودَ ۖ وَقَالَ يَا أَيُّهَا النَّاسُ عُلِّمْنَا مَنْطِقَ الطَّيْرِ وَأُوتِينَا مِنْ كُلِّ شَيْءٍ ۖ إِنَّ هَٰذَا لَهُوَ الْفَضْلُ الْمُبِينُ
16-) Ve verise Süleymanü Davude ve kale ya eyyühenNasu ullimna mantıkattayri ve utina min külli şey`* inne hazâ le hüvel fadlül mubiyn;
16-) Süleyman, Davud`a vâris oldu ve dedi ki: “Ey insanlar… Bize Mantıkat Tayr (kuşdili – insan dışındaki canlılarla iletişim özelliği) öğretildi; (böylece) bize her şeyden (bilgi alma nasibi) verildi… Muhakkak ki bu, apaçık lütuftur!”
وَحُشِرَ لِسُلَيْمَانَ جُنُودُهُ مِنَ الْجِنِّ وَالْإِنْسِ وَالطَّيْرِ فَهُمْ يُوزَعُونَ
17-) Ve huşire li Süleymane cünudühu minel cinni vel insi vettayri fehüm yuze`un;
17-) Süleyman için cinden, insten ve kuşlardan oluşan ordular bir araya getirildi. Onlar hep beraber düzenli bir şekilde (Süleyman tarafından) sevk ve idare olunuyorlardı.
حَتَّىٰ إِذَا أَتَوْا عَلَىٰ وَادِ النَّمْلِ قَالَتْ نَمْلَةٌ يَا أَيُّهَا النَّمْلُ ادْخُلُوا مَسَاكِنَكُمْ لَا يَحْطِمَنَّكُمْ سُلَيْمَانُ وَجُنُودُهُ وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
18-) Hattâ izâ etev alâ vadin nemli, kalet nemletün ya eyyühen nemlüdhulu mesakineküm* lâ yahtımenneküm Süleymanü ve cünudühu ve hüm lâ yeş`urun;
18-) Nihayet Karınca Vadisine geldikleri vakit, bir dişi karınca: “Ey karıncalar… Meskenlerinize girin… Süleyman ve orduları farkında olmadan sizi ezip yok etmesinler” dedi.
فَتَبَسَّمَ ضَاحِكًا مِنْ قَوْلِهَا وَقَالَ رَبِّ أَوْزِعْنِي أَنْ أَشْكُرَ نِعْمَتَكَ الَّتِي أَنْعَمْتَ عَلَيَّ وَعَلَىٰ وَالِدَيَّ وَأَنْ أَعْمَلَ صَالِحًا تَرْضَاهُ وَأَدْخِلْنِي بِرَحْمَتِكَ فِي عِبَادِكَ الصَّالِحِينَ
19-) Fetebesseme dahıken min kavliha ve kale Rabbi evzı`niy en eşküre nı`metekelletiy en`amte aleyye ve alâ valideyye ve en a`mele salihan terdahu ve edhılniy Bi rahmetiKE fiy ıbadiKEssalihıyn;
19-) Karıncanın sözünden dolayı tebessüm etti (Süleyman) ve şöyle dedi: “Rabbim… Bana ve ana-babama bahşettiğin nimete şükretmeme, razı olacağın sâlih amel yapmama beni muvaffak kıl ve (hakikatimdeki Rahıym isminden gelen) rahmetinle beni sâlih kullarının içine dâhil et.”
وَتَفَقَّدَ الطَّيْرَ فَقَالَ مَا لِيَ لَا أَرَى الْهُدْهُدَ أَمْ كَانَ مِنَ الْغَائِبِينَ
20-) Ve tefekkadet tayre fekale maliye lâ eral hüdhüd* em kâne minel ğaibiyn;
20-) (Süleyman bir gün) kuşları gözden geçirdi ve “Niye Hüdhüd`ü göremiyorum… Yoksa kayıp mı oldu?” dedi.
لَأُعَذِّبَنَّهُ عَذَابًا شَدِيدًا أَوْ لَأَذْبَحَنَّهُ أَوْ لَيَأْتِيَنِّي بِسُلْطَانٍ مُبِينٍ
21-) Le ü`azzibennehu azâben şediyden ev le ezbehannehu ev leye`tiyenniy Bi sultanin mubiyn;
21-) “(Ya) bana kayboluşunun güçlü bir gerekçesini gösterecek ya da ben ona azap çektireceğim veya öldüreceğim.”
فَمَكَثَ غَيْرَ بَعِيدٍ فَقَالَ أَحَطْتُ بِمَا لَمْ تُحِطْ بِهِ وَجِئْتُكَ مِنْ سَبَإٍ بِنَبَإٍ يَقِينٍ
22-) Femekese ğayre be`ıydin fekale ehattü Bi ma lem tuhıt Bihi ve ci`tüke min Sebein Bi nebein yakıyn;
22-) Çok geçmeden (Hüdhüd) geldi ve dedi ki: “Senin bilgin dışındaki bir şeyi gördüm ve sana Saba`dan kesin bir haber ile geldim.”
إِنِّي وَجَدْتُ امْرَأَةً تَمْلِكُهُمْ وَأُوتِيَتْ مِنْ كُلِّ شَيْءٍ وَلَهَا عَرْشٌ عَظِيمٌ
23-) İnniy vecedtümraeten temlikühüm ve utiyet min külli şey`in ve leha arşun azıym;
23-) “Doğrusu ben, onlara (Sabalılar`a) hükümdarlık eden, kendisine her şeyden verilmiş ve hükümranlık tahtı olan bir kadın buldum.”
وَجَدْتُهَا وَقَوْمَهَا يَسْجُدُونَ لِلشَّمْسِ مِنْ دُونِ اللَّهِ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيْطَانُ أَعْمَالَهُمْ فَصَدَّهُمْ عَنِ السَّبِيلِ فَهُمْ لَا يَهْتَدُونَ
24-) Vecedtüha ve kavmeha yescüdune liş Şemsi min dûnillâhi ve zeyyene lehümüşşeytanu a`malehüm fesaddehüm anissebiyli fehüm lâ yehtedun;
24-) “Onu ve kavmini, Allâh dûnundaki Güneş`e tapınırlarken buldum… Şeytan kendilerine yaptıklarını süslü – doğru – güzel göstermiş de onları (doğru) yoldan alıkoymuş! Bu yüzden onlar hakikat yolunu bulamazlar.”
أَلَّا يَسْجُدُوا لِلَّهِ الَّذِي يُخْرِجُ الْخَبْءَ فِي السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَيَعْلَمُ مَا تُخْفُونَ وَمَا تُعْلِنُونَ ۩
25-) Ella yescüdu Lillâhilleziy yuhricül hab`e fiys Semavati vel Ardı ve ya`lemü ma tuhfune ve ma tu`linun;
25-) “Semâlarda ve arzda gizli ne varsa ortaya çıkaran; gizlediğinizi ve açığa çıkardığınızı bilen Allâh`a secde etmemeleri için (vehimleri onları kandırmıştı).” (25. âyet secde âyetidir.)

اللَّهُ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ رَبُّ الْعَرْشِ الْعَظِيمِ
26-) Allâhu lâ ilâhe illâ HUve Rabbul `Arşil `Azıym;
26-) “Allâh; tanrı yok, sadece “HÛ”; Rabbidir Aziym Arş`ın!”
۞ قَالَ سَنَنْظُرُ أَصَدَقْتَ أَمْ كُنْتَ مِنَ الْكَاذِبِينَ
27-) Kale senenzuru esadakte em künte minel kâzibiyn;
27-) (Süleyman) dedi ki: “Bakalım, anlattığın doğru mu, yoksa yalancılardan mısın?”
اذْهَبْ بِكِتَابِي هَٰذَا فَأَلْقِهْ إِلَيْهِمْ ثُمَّ تَوَلَّ عَنْهُمْ فَانْظُرْ مَاذَا يَرْجِعُونَ
28-) İzheb Bi kitabiy hazâ feelkıh ileyhim sümme tevelle anhüm fenzur ma zâ yerci`un;
28-) “Şu mektubumu götür onlara bırak! Sonra bir kenara çekil de bak bakalım, hangi anlayışta olacaklar?”
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ إِنِّي أُلْقِيَ إِلَيَّ كِتَابٌ كَرِيمٌ
29-) Kalet ya eyyühel meleü inniy ulkıye ileyye kitabün keriym;
29-) (Saba Melikesi) dedi ki: “Ey önde gelenlerim! Bana önemli ve değerli bir mektup iletildi.”
إِنَّهُ مِنْ سُلَيْمَانَ وَإِنَّهُ بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ
30-) İnnehu min Süleymane ve innehu Bismillâhir Rahmânir Rahıym;
30-) “Mektup, Süleyman`dandır; muhakkak ki o(nun başlangıcı) Bismillâhir Rahmânir Rahıym`dir.”
أَلَّا تَعْلُوا عَلَيَّ وَأْتُونِي مُسْلِمِينَ
31-) Ella ta`lu aleyye ve`tuniy müslimiyn;
31-) “Bana karşı büyüklük taslamayın ve teslim olmuşlar olarak bana gelin!” (diyor mektupta).
قَالَتْ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَفْتُونِي فِي أَمْرِي مَا كُنْتُ قَاطِعَةً أَمْرًا حَتَّىٰ تَشْهَدُونِ
32-) Kalet ya eyyühel meleü eftuniy fiy emriy* ma küntü katı`aten emren hattâ teşhedun;
32-) (Saba Melikesi) dedi ki: “Ey önde gelenlerim… Bu konuda bana görüşünüzü bildirin… Sizsiz bu konuya karar vermek istemedim.”
قَالُوا نَحْنُ أُولُو قُوَّةٍ وَأُولُو بَأْسٍ شَدِيدٍ وَالْأَمْرُ إِلَيْكِ فَانْظُرِي مَاذَا تَأْمُرِينَ
33-) Kalu nahnu ulû kuvvetin ve ulû be`sin şediydin vel emru ileyki fenzuriy mazâ te`muriyn;
33-) Dediler ki: “Biz hem kuvvetliyiz hem de şiddetli savaşçılarız… Emir sana aittir! Ne hükmedeceğine sen karar ver.”
قَالَتْ إِنَّ الْمُلُوكَ إِذَا دَخَلُوا قَرْيَةً أَفْسَدُوهَا وَجَعَلُوا أَعِزَّةَ أَهْلِهَا أَذِلَّةً ۖ وَكَذَٰلِكَ يَفْعَلُونَ
34-) Kalet innel müluke izâ dehalu karyeten efseduha ve cealu e`ızzete ehliha ezilleten ve kezâlike yef`alun;
34-) (Saba Melikesi) dedi ki: “Melikler bir ülkeye girdikleri vakit, orayı bozguna uğratırlar ve halkın güçlülerini güçsüz kılarlar… İşte böyle yaparlar!”
وَإِنِّي مُرْسِلَةٌ إِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ
35-) Ve inniy mursiletün ileyhim Bi hediyyetin fenazıretün Bime yarci`ul murselun;
35-) “Ben onlara bir hediye gönderip deneyeceğim; (hediyeyi götüren) elçiler ne (haber) ile geri dönecekler?”
فَلَمَّا جَاءَ سُلَيْمَانَ قَالَ أَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍ فَمَا آتَانِيَ اللَّهُ خَيْرٌ مِمَّا آتَاكُمْ بَلْ أَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ
36-) Felemma cae Süleymane kale etümidduneni Bi mal* fema ataniyAllâhu hayrun mimma ataküm* bel entüm Bi hediyyetiküm tefrehun;
36-) (Hediye getiren elçiler) Süleyman`a geldiğinde, (Süleyman) dedi ki: “Beni mi hediyenizle durdurtacaksınız? Allâh`ın bana verdiği, size verdiğinden daha hayırlıdır! Hediyeniz sizin gibileri mutlu eder!”
ارْجِعْ إِلَيْهِمْ فَلَنَأْتِيَنَّهُمْ بِجُنُودٍ لَا قِبَلَ لَهُمْ بِهَا وَلَنُخْرِجَنَّهُمْ مِنْهَا أَذِلَّةً وَهُمْ صَاغِرُونَ
37-) İrcı` `ileyhim felene`tiyennehüm Bi cünudin lâ kıbele lehüm Biha ve le nuhricennehüm minha ezilleten ve hüm sağırun;
37-) “Geri dönün onlara (bildirin)… Yemin ederim ki, karşı çıkamayacakları ordularımla gelirim ve oradan onları âcizler ve aşağılanmışlar olarak çıkarırım!”
قَالَ يَا أَيُّهَا الْمَلَأُ أَيُّكُمْ يَأْتِينِي بِعَرْشِهَا قَبْلَ أَنْ يَأْتُونِي مُسْلِمِينَ
38-) Kale ya eyyühel meleü eyyüküm ye`tiyniy Bi arşiha kable en ye`tuniy müslimiyn;
38-) (Süleyman ileri gelenlerine) dedi ki: “Ey önderlerim… Onlar, teslim olmak üzere gelmeden önce, onun tahtını hanginiz bana getirir?”
قَالَ عِفْرِيتٌ مِنَ الْجِنِّ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ تَقُومَ مِنْ مَقَامِكَ ۖ وَإِنِّي عَلَيْهِ لَقَوِيٌّ أَمِينٌ
39-) Kale `ıfriytün minel cinni ene atiyke Bihi kable en tekume min mekamik* ve inniy aleyhi le kaviyyün emiyn;
39-) Cinn`den bir ifrit dedi ki: “Sen yerinden ayağa kalkmadan önce onu sana getiririm… Bu iş için yeterli güce sahip olduğuma güvenebilirsin.”
قَالَ الَّذِي عِنْدَهُ عِلْمٌ مِنَ الْكِتَابِ أَنَا آتِيكَ بِهِ قَبْلَ أَنْ يَرْتَدَّ إِلَيْكَ طَرْفُكَ ۚ فَلَمَّا رَآهُ مُسْتَقِرًّا عِنْدَهُ قَالَ هَٰذَا مِنْ فَضْلِ رَبِّي لِيَبْلُوَنِي أَأَشْكُرُ أَمْ أَكْفُرُ ۖ وَمَنْ شَكَرَ فَإِنَّمَا يَشْكُرُ لِنَفْسِهِ ۖ وَمَنْ كَفَرَ فَإِنَّ رَبِّي غَنِيٌّ كَرِيمٌ
40-) Kalelleziy `ındehu ılmün minel Kitabi ene atiyke Bihi kable en yertedde ileyke tarfük* felemma reahu müstekırren `ındehu kale hazâ min fadli Rabbiy liyeblüveniy eeşküru em ekfür* ve men şekere feinnema yeşküru linefsih* ve men kefere feinne Rabbiy Ğaniyyün Keriym;
40-) Hakikat Bilgi`sinden bir ilim olan (Esmâ kuvvesiyle tahakkuk etme özelliği olan, tecelli-i sıfat) kimse de dedi ki: “Gözünü kırpmadan önce onu sana getiririm”… (Süleyman) tahtı önünde yerleşmiş görünce dedi ki: “Bu Rabbimin fazlındandır… Şükür mü yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni denemesidir… Kim şükreder ise şüphesiz ki şükrü nefsinedir! Kim nankörlük ederse, Rabbim Ğaniyy`dir, Keriym`dir.”
قَالَ نَكِّرُوا لَهَا عَرْشَهَا نَنْظُرْ أَتَهْتَدِي أَمْ تَكُونُ مِنَ الَّذِينَ لَا يَهْتَدُونَ
41-) Kale nekkiru leha arşeha nenzur etehtediy em tekûnü minelleziyne lâ yehtedun;
41-) (Süleyman) dedi ki: “Tahtını ona zor tanıyacağı bir hâle getirin; bakalım doğru yolu bulacak mı yoksa doğru yolu bulamayanlardan mı olacak?”
فَلَمَّا جَاءَتْ قِيلَ أَهَٰكَذَا عَرْشُكِ ۖ قَالَتْ كَأَنَّهُ هُوَ ۚ وَأُوتِينَا الْعِلْمَ مِنْ قَبْلِهَا وَكُنَّا مُسْلِمِينَ
42-) Felemma caet kıyle ehakeza arşük* kalet keennehu hu* ve utınel ılme min kabliha ve künna müslimiyn;
42-) (Saba Melikesi) geldiğinde şöyle denildi: “Senin tahtın işte böyle midir?”… (Melike de) dedi ki: “Sanki o… Bundan önce (zaten) bize ilim verilmişti ve müslimler olmuştuk.”
وَصَدَّهَا مَا كَانَتْ تَعْبُدُ مِنْ دُونِ اللَّهِ ۖ إِنَّهَا كَانَتْ مِنْ قَوْمٍ كَافِرِينَ
43-) Ve saddeha ma kânet ta`büdü min dunillâh* inneha kânet min kavmin kafiriyn;
43-) (Bundan önce Melikeyi) Allâh dûnunda tapındığı şeyler alıkoymuştu… Muhakkak ki O hakikat bilgisini inkâr eden bir toplumdandı.
قِيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَ ۖ فَلَمَّا رَأَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَا ۚ قَالَ إِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَارِيرَ ۗ قَالَتْ رَبِّ إِنِّي ظَلَمْتُ نَفْسِي وَأَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمَانَ لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ
44-) Kıyle lehedhulis sarh* felemma raethü hasibethü lücceten ve keşefet `an sâkayhâ* kale innehu sarhun mümerredün min kavariyr* kalet Rabbi inniy zalemtü nefsiy ve eslemtü mea Süleymane Lillâhi Rabbil alemiyn;
44-) Ona: “Köşke gir” denildi… (Melike) onu görünce derin bir su sandı ve eteklerini sıvadı… (Süleyman) dedi ki: “O iyice cilalı billur camdan bir köşktür”… (Melike) dedi ki: “Rabbim, ben (dışsal bir güce – güneşe tapmakla) nefsime zulmettim ve (artık) Süleyman ile birlikte Rabb-ül âlemîn olan Allâh`a teslim oldum!”
وَلَقَدْ أَرْسَلْنَا إِلَىٰ ثَمُودَ أَخَاهُمْ صَالِحًا أَنِ اعْبُدُوا اللَّهَ فَإِذَا هُمْ فَرِيقَانِ يَخْتَصِمُونَ
45-) Ve lekad erselna ila Semude ehahüm Salihan enı`budullahe feizâhüm feriykani yahtesımun;
45-) Andolsun ki Semud`a, kardeşleri Sâlih`i, “Allâh`a kulluk edin!” diye irsâl ettik… Onlar hemen birbirleriyle zıtlaşan iki grup oldular.
قَالَ يَا قَوْمِ لِمَ تَسْتَعْجِلُونَ بِالسَّيِّئَةِ قَبْلَ الْحَسَنَةِ ۖ لَوْلَا تَسْتَغْفِرُونَ اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ
46-) Kale ya kavmi lime testa`cilune Bisseyyieti kablel haseneti, levla testağfirunAllâhe lealleküm turhamun;
46-) (Sâlih) dedi ki: “Ey kavmim! İyilikten önce kötülüğü niye acele istiyorsunuz? Merhamet görmeniz için Allâh`a istiğfar etseniz iyi olmaz mı?”
قَالُوا اطَّيَّرْنَا بِكَ وَبِمَنْ مَعَكَ ۚ قَالَ طَائِرُكُمْ عِنْدَ اللَّهِ ۖ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تُفْتَنُونَ
47-) Kalüt tayyerna Bike ve Bi men meak* kale tâiruküm indAllâhi bel entüm kavmün tüftenun;
47-) Dediler ki: “Sen ve sana tâbi olanlar yüzünden uğursuzluğa uğradık.” (Sâlih) dedi ki: “Sizin uğursuzluğunuz Allâh indîndedir… Hayır, siz imtihan edilen bir toplumsunuz.”
وَكَانَ فِي الْمَدِينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍ يُفْسِدُونَ فِي الْأَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ
48-) Ve kâne fiyl mediyneti tis`atü rehtın yüfsidune fiyl Ardı ve lâ yuslihun;
48-) O şehirde, ortalıkta bozgunculuk yapan ve düzene uymayan dokuz kişilik bir çete vardı.
قَالُوا تَقَاسَمُوا بِاللَّهِ لَنُبَيِّتَنَّهُ وَأَهْلَهُ ثُمَّ لَنَقُولَنَّ لِوَلِيِّهِ مَا شَهِدْنَا مَهْلِكَ أَهْلِهِ وَإِنَّا لَصَادِقُونَ
49-) Kalu tekasemu Billâhi le nübeyyitennehu ve ehlehu sümme lenekulenne li veliyyihi ma şehidna mehlike ehlihi ve inna lesadikun;
49-) “Billâhi” diye yeminleşerek dediler ki: “Ona ve ailesine gece baskın yapalım (öldürelim), sonra da Onun velîsine: Biz Onun ve ailesinin öldürülmesinden habersiziz; kesinlikle doğruyu söylüyoruz” deriz.
وَمَكَرُوا مَكْرًا وَمَكَرْنَا مَكْرًا وَهُمْ لَا يَشْعُرُونَ
50-) Ve mekeru mekren ve mekerna mekren ve hüm lâ yeş`urun;
50-) Onlar bir tuzak kurdular, biz de farkında olmadıkları bir tuzağı onlara kurduk.
فَانْظُرْ كَيْفَ كَانَ عَاقِبَةُ مَكْرِهِمْ أَنَّا دَمَّرْنَاهُمْ وَقَوْمَهُمْ أَجْمَعِينَ
51-) Fenzur keyfe kâne akıbetü mekrihim enna demmernahüm ve kavmehüm ecme`ıyn;
51-) Onların tuzaklarının sonucu nasıl oldu bir bak! Onları da, onların toplumlarını da toptan yerle bir ettik!
فَتِلْكَ بُيُوتُهُمْ خَاوِيَةً بِمَا ظَلَمُوا ۗ إِنَّ فِي ذَٰلِكَ لَآيَةً لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
52-) Fetilke buyutühüm haviyeten Bima zalemu* inne fiy zâlike leayeten likavmin ya`lemun;
52-) İşte zulümleri yüzünden yıkılıp harap olmuş evleri… Muhakkak ki bu olayda anlayışlı topluluk için bir işaret – ders vardır.
وَأَنْجَيْنَا الَّذِينَ آمَنُوا وَكَانُوا يَتَّقُونَ
53-) Ve enceynelleziyne amenû ve kânu yettekun;
53-) İman edenleri ve korunmakta olanları kurtardık.
وَلُوطًا إِذْ قَالَ لِقَوْمِهِ أَتَأْتُونَ الْفَاحِشَةَ وَأَنْتُمْ تُبْصِرُونَ
54-) Ve Lutan iz kale li kavmihi ete`tunel fahışete ve entüm tubsırun;
54-) Lût… Hani kavmine dedi ki: “Siz bile bile o hayâsızlığı uyguluyorsunuz!”
أَئِنَّكُمْ لَتَأْتُونَ الرِّجَالَ شَهْوَةً مِنْ دُونِ النِّسَاءِ ۚ بَلْ أَنْتُمْ قَوْمٌ تَجْهَلُونَ
55-) Einneküm lete`tuner ricale şehveten min duninnisa`* bel entüm kavmün techelun;
55-) “Siz kadınları bırakıp şehvetle erkeklerle mi yatıyorsunuz? Hayır, siz cahillik yapan bir kavimsiniz.”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir